Alman demokrasisi aşırı sağcı AfD'den nasıl korunmalı?
5 Aralık 2024Almanya'da 23 Şubat'taki erken seçimlere geri sayım başladı. Anketlerin seçimlerden ikinci güç olarak çıkacağına işaret ettiği aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) partisinin çoğulcu demokrasiye ve anayasal düzene oluşturduğu tehdit ile ilgili endişeler artıyor.
Sivil toplum kuruluşları (STK) ve akademisyenler, Salı günü başkent Berlin'deki Federal Basın Konferansı'nda (BPK) "AfD ve aşırı sağcı ağları demokrasiye nasıl saldırıyor?" başlıklı bir basın toplantısı düzenledi.
Aşırı sağın oluşturduğu tehditler ile ilgili gözlem ve uyarıların sıralandığı toplantıda siyasi aktörlere aşırı sağ ile mücadele edenleri yüzüstü bırakmama, demokrasiyi savunma çağrısı yapıldı.
"Aşırı sağ saldırıya geçti" uyarısı
Toplantıda Almanya genelinde aşırı sağcıların sözlü, fiziksel saldırılarına uğrayanlara destek veren 50 gezici birimi temsilen konuşan Dominik Schumacher, son dönemdeki gelişmelere ilişkin gözlemlerini "Durum çok vahim, aşırı sağ saldırıya geçti" sözleriyle aktardı.
AfD, bu sene Almanya'nın doğusunda üç eyalette yapılan seçimlerde oyların yaklaşık üçte birini alarak siyaset sahnesindeki konumunu güçlendirmişti.
Schumacher, Alman iç istihbarat servisinin AfD'nin Thüringen teşkilatını kesinlikle "aşırı sağcı" olarak sınıflandırdığına, bu tehlikenin gözler önüne serilmesine rağmen partinin bu eyaletteki seçimden birinci çıktığına dikkat çekti.
"Almanya'nın batısında da pek çok insan AfD'ye radikal olmasına rağmen değil, radikal olduğu için oy veriyor" diyen Dominik Schumacher, Neonaziler, Yeni Sağ akımı ve İmparatorluk Vatandaşları (Reichsbürger) gibi yapıların, AfD'nin gölgesinde organize oldukları konusunda uyardı.
Aşırı sağ uzmanı Schumacher, AfD'nin aşırı sağcı yayıncı Götz Kubitschek'in artık feshedilmiş olan Devlet Politikaları Enstitüsü ile temaslarını ve Ağustos 2024'te kamuoyuna yansıyan göçmen kökenlileri Almanya'dan sürme, ülkelerine geri gönderme planlarını buna örnek gösteriyor.
"Demokrasi savunucuları yüzüstü bırakılıyor"
Araştırmacı gazeteciler grubu Correctiv, göçmenlerin ülkeden sürme planlarının konuşulduğu toplantıya ana muhalefetteki Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) üyelerinin de katıldığını ortaya çıkarmıştı. AfD'nin gün ışığına çıkan bu planları büyük tepkiye yol açmış, ülke genelinde kitlesel protesto gösterileri düzenlenmişti.
Dominik Schumacher, bu tepkilerin kendini aşırı sağ ile mücadeleye adayanlarda "nihayet rüzgarın yönü değişiyor" hissiyatına yol açtığını ifade etmekle birlikte "Ama hiçbir şey olmadı. Talepler siyasi olarak karşılık bulmadı" diyor.
"AfD, Almanya siyaset sahnesini yıkmak isteyen büyük bir antidemokratik ağın parlamentodaki temsilcisi haline geldi" diyen Schumacher, demokratik partilerin AfD'ye ve söylemlerine karşı tutumunu sertleştirmek yerine iltica haklarının kısıtlanması ile ilgili taleplerini benimser, göçmen karşıtı söylemlerini de kullanır hale geldiklerini ifade ediyor.
Demokratik partilerinin bu tutumlarıyla aşırı sağcı söylemlerin normalleşmesine yol açtıklarını söyleyen aşırı sağ uzmanı, demokrasinin korunması için mücadele edenlerin cesaretinin kırıldığını, siyaset tarafından yüzüstü bırakıldıklarını aktarıyor.
"1990'lı yıllardaki karanlık dönemi hatırlatıyor"
Leipzig Üniversitesi Öğretim Üyesi Oliver Decker ise günümüzde yaşanan gelişmeler için "Déjà-vu" diyerek Almanya'da göçmenlere, Yahudilere, Roman ve Sintilere karşı kitlesel şiddet ve pogromlarla karakterize edilen 1990'lı yılları anımsattı.
Decker, o dönem de hızla yaygınlaşan aşırı sağcı şiddette rağmen aşırı sağın geniş çaplı mobilizasyonuna göz yumulduğuna ve siyasetçilerin bu sorunun üzerine gitmek yerine bazı yabancı düşmanı söylemleri benimsediklerine dikkat çekti.
Hatta Decker, o yıllarda da tıpkı bugün olduğu gibi Alman siyasetçilerin göçün ve iltica hakkının sınırlandırılmasını tartıştıklarını, bunun sonucunda 1993 yılında Alman Anayasası'nın 16'ıncı maddesinde güvence altına alınan iltica hakkının ciddi oranda kısıtlandığını hatırlattı.
Demokrasi savunucularından çağrı
Çoğulcu demokrasiyi güçlendirmek için faaliyet gösteren STK'lar, gönüllü olarak aşırı sağ ile mücadele edenler endişeli.
Bunlardan biri, demokrasi savunucularını temsilen basın toplantısına katılan Sylvie Spehr.
Spehr, aşırı sağcı AfD'nin en güçlü siyasi parti haline geldiği Thüringen Eyaleti'nde çoğulcu bir toplumda korku ve ötekileştirme olmadan birlikte yaşamak için faaliyet gösteren "Nordhausen Birlikte İttifakı" adlı STK'nın temsilcisi.
Siyasi gelişmelerden duyduğu hayal kırıklığını anlatan Spehr, "Tüm demokratik karar alıcılara, medyaya ve sessiz çoğunluğa sesleniyoruz" sözleriyle şu çağrıyı yaptı:
"Güçlenen revizyonist ve sağcı milliyetçi ideolojilerle mücadeleyi, gönüllü olarak mücadele eden ittifaklara bırakmayın."
Spehr, aşırı sağ ile mücadele ve demokrasinin güçlendirilmesi için çalışan STK ve kurumların maddi olarak desteklenmesi gerektiğini, ancak Aralık ayına gelinmesine rağmen önümüzdeki sene bu desteğin sürüp sürmeyeceğini bilmediklerini anlattı.
Aşırı sağcı çevrelerin güçlü olduğu bölgelerde demokrasi savunucuları üzerindeki baskının ve sindirme girişimlerinin giderek artmasından duydukları endişeye vurgu yapan Sylvie Sper, "Korunacağımızdan emin olmazsak, o zaman bu mücadeleye yeni insanlar kazanmak zor olacak" diyor.
AfD'nin kapatılması kampanyası
Aşırı sağdaki radikalleşme ile birlikte dikkatler AfD'nin yasaklanması için başlatılan kampanyaya çevrildi.
1 Aralık'ta Federal Meclis önünde toplanarak bu talebi yeniden gündeme taşıyanlar, AfD'nin Federal Anayasa Mahkemesi tarafından yasaklanması için meclisin dava açmasını içeren önergenin mecliste oylanmasını istiyor ve bu bu oylamanın 23 Şubat'taki erken seçimler öncesinde yapılmasını talep ediyor.
Kampanya Sözcüsü Malte Engeler taleplerini, "Önerge masada, Federal Meclis bunun önünü açması gerekiyor" sözleriyle dile getiriyor.
Teorik olarak meclis, AfD'nin yasaklanması için Federal Anayasa Mahkemesi'ne başvurulmasını öngören önergeyi bir sonraki oturum haftasında Aralık ortasında gündemine alabilir.