Suriye'deki gelişmeler Türkiye'deki süreci nasıl etkiler?
4 Aralık 2024Halep'i hızlı bir şekilde ele geçiren Heyet Tahrir Şam'ın (HTŞ) Suriye'nin kuzeyindeki ilerleyişi sürüyor. Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu ise Suriye Demokratik Güçleri (SDG) bünyesindeki PKK'nın uzantısı olarak görülen YPG ile mücadele ediyor.
Suriye haritasının yeniden şekillenmekte olduğunun konuşulduğu günlerde MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin başlattığı sürece sahadaki gelişmelerin nasıl etki edeceği de tartışma konusu.
Devlet Bahçeli'nin çağrısıyla başlayan ancak adı konmayan yeni süreç kapsamında DEM Parti İmralı'daki PKK lideri Abdullah Öcalan ile görüşmek için 26 Kasım'da başvuru yapmıştı. Adalet Bakanı Yılmaz Tunç dün DEM Parti'nin Öcalan'la görüşme talebine dair değerlendirmenin devam ettiğini belirterek "Makul süre içinde cevap verilecek" dedi.
Aralarında DEM partili milletvekillerinin de olduğu siyasetçi, sendikacı ve gazetecilerden oluşan uluslararası bir heyet de yine Öcalan ile görüşme talebiyle Adalet Bakanlığına başvurdu. Heyet adına yapılan açıklamada, "Öcalan'ın serbest bırakılarak somut barış görüşmelerinin başlaması" talep edildi.
Peki Suriye sahasındaki hızlı gelişmelerden Türkiye'de henüz yeni filizlenmekte olan bu süreç nasıl etkilenebilir?
Siyaset bilimci Prof. Dr. Mesut Yeğen, süreci etkileyebilecek değişkenleri iki noktada açıklarken DEM Partili Sezai Temelli ise Türkiye'nin Suriye'de yanlış adım attığını savunuyor.
"Suriye'deki dinamiklere ABD, Rusya ve İran da dahil"
Prof. Dr. Mesut Yeğen, DW Türkçe'ye değerlendirmesinde Suriye'deki gelişmelerin şu an itibariyle yeni başlamış görünen girişimin gidişatını olumlu ya da olumsuz yönde etkileyecek mahiyette olmadığını düşünüyor. Yeğen, "Bu olayların burada kalıp kalmayacağı, nereye doğru evrileceği şimdilik meçhul ve olayların nereye doğru evrileceğine bağlı olarak da süreç olumlu ya da olumsuz etkilenebilir" saptamasında bulunuyor.
Yeğen, süreci etkileyebilecek değişkenleri ise iki ana maddede şöyle anlatıyor:
"Gelişmeler, SMO'nun Menbiç'e saldırması ve orada büyük bir çatışma yaşanması şeklinde ilerlerse süreç tümüyle iptal edilmese bile sekteye uğraması kaçınılmaz. Böyle bir gelişmenin üzerinden sürecin sağlıklı gelişmesi mümkün olmaz. Ancak eğer SMO yine Menbiç'i ele geçirmek ister de yapılan hazırlıklarla diplomasi devreye girer ve oradaki Kürt kuvvetleri çatışma olmadan Kobani'ye ya da Fırat'ın doğusuna çekilirse bu da sürecin gidişatını kısmen olumsuz etkiler ancak sürecin bitmesine sebep olmaz."
Bu arada sahadaki dinamiklere sadece Türkiye, YPG ve SMO'nun değil; ABD, Rusya ve İran'ın da dahilinin söz konusu olduğuna dikkat çeken Yeğen, şöyle konuşuyor:
"SDG eğer Menbiç'i boşaltır ve tümüyle Fırat'ın doğusuna çekilirse, bu Türkiye'nin uzun zamandır Suriye'de olmasını arzu ettiği şeyin bir düzeyde olması anlamına gelir. Ankara aynı zamanda Kobani'nin de boşaltılmasını istiyor ama Fırat'ın doğusuna Kürt güçlerinin tümüyle çekilmesi ya da SDG'nin Fırat'ın batısından uzaklaşmış olması Türkiye'nin önemli bir kısım taleplerinin karşılanması anlamına gelir. Bunu eğer Kürt tarafı da büyük sorun etmezse çözüm sürecini ya da girişimi engellemez, hatta bir açıdan bakarsanız kolaylaştırabilir bile."
Bahçeli, TBMM'deki son grup toplantısında HTŞ tarafından ele geçirilen Halep için "Halep iliklerine kadar Türk ve Müslüman'dır. Bunu sadece biz söylemiyoruz, tarih söylüyor, coğrafya söylüyor" ifadelerini kullanırken şunları da kaydetmişti:
"Şimdi Tel Rıfat haşeratlardan, çıyanlardan, insan suretinde dolaşan alçaklardan köşe bucak temizlenmiş. Ümit ederim ki sırayı Menbiç almıştır. Ayrıca sınırlarımızın hemen yanı başında yuvalanan terör örgütünün sökülüp atılmasından rahatsız olan DEM Parti'nin nerede duracağını henüz kestirememesi, terörle arasına mesafe koymaktan sürekli imtina etmesi yanlıştır, demokrasi ve hukuk dışı bir çarpıklıktır."
Yeğen'e göre ikinci değişken ise Suriye rejiminin ne yapacağı ile ilgili. HTŞ'nin rejimi devirecek tarzda ilerlemesi durumunda çatışmaların derinleşebileceğini ve Kürtlerin de durumunun değişebileceğini söyleyen Yeğen, "Yani oradaki çatışmanın gidişatına bağlı olarak Kürtler Fırat'ın batısında olmak istiyorlar mı istemiyorlar mı ya da olmakta ısrarlılar mı değiller mi? Buna dair kararlarını da o zaman gözden geçirebilirler" diyor.
Bu iki değişkene göre Türkiye'deki sürecin de etkilenme potansiyeli bulunduğunu belirten Yeğen, şöyle konuşuyor:
"Suriye'de aslında bugün ana hatları ortaya çıkmış olan resim; yani Şam'ı ve Lazkiye'yi elinde tutan bir rejim, Halep'i ve İdlib'i elinde tutan bir Sünni muhalefet ve Fırat'ın batısını elinde tutan bir SDG resmi kalıcılaşırsa, ki kalıcılaşma ihtimalini ben zayıf görmüyorum, o zaman çözüm süreci ya da bu girişim dediğimiz şey kuvvetli şekilde ilerleyebilir bile."
Temelli: İç ve dış siyaset birbirinden ayrıştırılamaz
Bahçeli'nin Ekim ayı başında TBMM açıldığı gün DEM Partililerin elini sıkarak başlattığı yeni süreçte uzmanlara ve siyasetçilere göre Cumhur İttifakı "hem mücadele hem de müzakere" yöntemi takip ederken Suriye'deki gelişmeler de bundan bağımsız değil.
DEM Parti yetkilileri ise iktidarın izlediği bu tutumu çelişkili buluyor.
DW Türkçe'ye konuşan DEM Parti Grup Başkanvekili Sezai Temelli, 1 Ekim'den bugüne kadar Bahçeli'nin kendilerine uzattığı elden sonra Türkiye'de yeni bir çözüm süreci olup olmayacağı ile ilgili tartışmaların sürdüğünü belirtiyor:
"Diğer taraftan bakıyorsunuz bir yandan barıştan bahsedenler, iç barış diyenler, 'Kürtler kardeşimizdir, Öcalan çıksın konuşsun' diyenler bizi gayet kolay tehdit edebiliyor. Suriye meselesine olan yaklaşımları da cihatçılarla yan yana düşen bir yaklaşım olabiliyor, kayyum atamaya devam edebiliyorlar. O zaman şunu anlıyoruz ki bugünkü iktidarın bu meseleye yaklaşımında çok ciddi çarpıklıklar var. Böyle bir birbiriyle zıt yaklaşımların bir arada sürdürülmesi mümkün değil."
Kayyumlar, Öcalan'a uygulanan tecrit ve Suriye gibi konu başlıklarının birbirinden ayrılamayacağını ifade eden Temelli, "Bütün bu konular birbiriyle ilişkilidir. Türkiye siyaseti bugün iç ve dış siyaset olarak ayrıştırılamaz. Türkiye Ortadoğu'da bir ülkedir ve Ortadoğu'daki bütün sorunların merkezindedir. Ortadoğu'daki sorunları çözmek istiyorsanız da yine Kürt meselesinin çözümünden başlamak zorundasınız" diyor.
İçişleri Bakanlığında kayyum atamaları için düzenlenen protestoya da katılan Temelli, iktidarın düşünme biçimini "Biz içeride kendi 2028 senaryomuza göre bir plan yapacağız. Ama Suriye'de de aynı 2010'lardaki gibi bildiğimizi okuyacağız, diğer taraftan da kayyum atacağız" şeklinde özetlerken "Bundan bir çözüm çıkartacağız diyorlarsa bu çözüm değil" diyor.
Bahçeli'nin girişiminin ardında Suriye mi var?
HTŞ'nin bu kadar organize ve hızlı bir şekilde Halep'e ve Hama'ya doğru ilerlemesinin uzun bir hazırlık süreci gerektirdiğini ve bunun Türk resmi makamları ve istihbaratının bilgisi dışında olmasının mümkün olamayacağını söyleyen uzmanlar, Bahçeli'nin başlattığı girişimin bugünler hesaplanarak gündeme getirilmiş olabileceğini belirtiyor.
Bahçeli son grupta "Kürtler canımız, PKK, YPG ve PYD can düşmanımızdır" derken DEM Parti'nin "ya Türkiye partisi olacağını ya da tükenmekten başka seçeneğinin kalmayacağını" da söyledi.
Son gelişmelerin en önemli noktasının "Suriye'nin karışacağını bilmek bilmemek meselesi" değil "Suriye'nin neden karıştırıldığı" olduğunu söyleyen Temelli, Suriye'nin bu savaş ortamından kurtulmasının yolunun Türkiye'nin atacağı adımlara bağlı olduğunu, ancak Türkiye'nin yanlış adım attığını belirtti. Temelli sözlerini şöyle sürdürdü:
"Önemli olan Suriye'de doğru tarafta durmak, doğru tercihler yapmaktır. Doğru tercih bize göre şudur. Tarih bizi haklı çıkardı, bir kez daha haklı çıkartacak. Doğru taraf Kürtlerle ve Türklerin ittifakından, birlikte mücadelesinden, Ortadoğu'da kalıcı barış ve bölgenin topyekun bir barışa kavuşmasından geçer. Bunu görmeden Ortadoğu'ya hala ittihatçı bir anlayışla yaklaşmak Türkiye'yi çok daha büyük krizlere, çok daha içinden çıkılmaz yerlere sürükleyebilir."
Türkiye'nin SMO gibi yapılarla ilişkisini kesmesi gerektiğini de söyleyen Temelli, iktidara şu çağrıyı yaptı:
"Türkiye'nin bütün güvenlik şeridi aslında ancak ve ancak Kürtlerle sağlanabilecek bir ittifak ve barıştan geçiyor. Bunu anlamamak için ciddi bir akıl tutulması yaşıyor olmanız lazım. Düşünsenize bu denli akrabalık bağlarıyla güçlü bir ilişkinizin olduğu bir coğrafyanız var. Ama siz kalkıyorsunuz dünyanın neresinden geldiği belli olmayan o cihatçılarla ittifak peşinde koşuyorsunuz. Oysa herkes komşusunun kendinden olmasını ister."
2013-2015 sürecinde ne yaşanmıştı?
Türkiye'de 2013-2015 yılları arasında sürdürülen çözüm sürecinin "buzdolabına kaldırılmasında” Suriye'de o dönemde yaşanan gelişmelerin ve Rojava bölgesinin güçlenmesi büyük etkenlerden biri olmuştu.
IŞİD'in Kobani'ye başlattığı saldırıların ardından Türkiye'de 6-8 Ekim 2014'te patlak veren olaylarda 37 kişi yaşamını yitirmiş ve iktidar bu olaylar nedeniyle HDP'yi suçlamıştı.
Temelli, Kobani nedeniyle o dönemde ortaya konan dayanışmanın çok önemli olduğunu söyleyerek, "Çünkü IŞİD dediğimiz ama çok daha geniş bir selefi cihatçı yapılanmalara karşı belki de seküler hayatın, Ortadoğu halklarının özgürlüğünün en önemli mücadelesi verildi o yıllarda. Bu unutulmamalı bir kere, bunu bir kenarda tutmak lazım" diyor.
Bu arada Türkiye yetkilileri ile YPG arasında son gelişmeler öncesinde bir görüşme trafiğinin olduğu da Suriye gelişmeleri öncesinde uluslararası basına yansımıştı. Suriye'nin SDG/YPG kontrolündeki Kürt bölgesinin Dış İlişkiler Sorumlusu İlham Ahmed, Al Monitor'den Amberin Zaman'a verdiği demeçte Türkiye ile aralarında görüşmeler olduğunu belirterek "Aramızda arabulucular var. Daha fazla bilgi vermem doğru olmaz. Durumu yatıştırmak için çalışan birçok taraf var ve bunu önemsiyoruz" demişti.