Suriye: HTŞ'nin imaj ve kimlik değişikliği arayışı
6 Aralık 2024Suriye'de Heyet Tahrir Şam (HTŞ) öncülüğündeki muhalif ittifak, Esad rejimine karşı ilerleyişini sürdürüyor. Silahlı muhalifler Halep'ten sonra stratejik öneme sahip Hama'yı ele geçirdiler.
HŞT öncülüğündeki muhaliflerin 27 Kasım'da başlattıkları saldırılarda kaydettikleri ilerleme, güç dengelerinde yol açtığı değişim, uluslararası gündeme damgasını vurdu.
"Esad'ı cihatçılar mı devirecek?, Suriye IŞİD benzeri bir yapıya mı teslim oluyor?, Bir terör örgütü mü Halep'i yönetecek?" sorularına yanıt aranıyor. Türkiye'de de, sınırların hemen ötesinde, radikal selefi İslamcı silahlı bir yapının güç kazanması endişelere yol açıyor. Güvenlik uzmanları, bunun aynı zamanda Türkiye'nin iç güvenliğine de tehdit oluşturabilecek gelişmelere kapı aralayabileceği konusunda uyarıyor.
Bu tartışmalar sürerken HTŞ'den terör örgütü ve radikal cihatçı imajından kurtulma çabasını yansıtan dikkat çekici açıklamalar gelmeye başladı.
ABD ve Türkiye gibi pek çok ülkenin yanı sıra Birleşmiş Milller Güvenlik Konseyi (BMGK) tarafından da terör örgütü olarak sınıflandıran HTŞ, dün Halep'te etnik ve dini azınlıklara saygı gösterecekleri güvencesine dair Alevilere, Hristiyanlara ve uluslararası topluma hitaben açıklamalar yayımladı.
HTŞ kendini feshetmeyi değerlendiriyor
Uluslararası Kriz Grubu'ndan (ICG) Dareen Khalifa'ya (ICG) konuşan HTŞ lideri Ebu Muhammed Colani'nin açıklamaları da geniş yankı buldu.
Colani, Suriye toplumunun geniş kesimlerini yansıtan yeni kurumlara tam entegrasyonunu sağlamak için HTŞ'nin kendisini feshetmeyi değerlendirdiğini duyurdu.
Önümüzdeki haftalarda HTŞ'liler dahil tüm muhalif savaşçılardan sivil alanları terk etmelerinin isteneceğini söyleyen Colani, Halep'in bir geçiş yönetimine devredileceğini söyledi.
HTŞ lideri ayrıca bürokratları yeniden görevlerinin başına geçmeye davet edeceklerini, şehrin farklı sosyal ve kültürel normlarına, tüm çeşitlilikleriyle Müslümanlara ve Hıristiyanlara saygı gösterileceğini vurguladı.
ICG uzmanı Khalifa, Colani'nin kendisine yaptığı açıklamaları paylaştıktan sonra "Elbette HTŞ'nin bu fikirleri hayata geçirip geçirmeyeceğini ya da diğer gruplara buna uymaları için baskı yapıp yapmayacağını bekleyip görmek gerekecek" yorumunu yaptı.
Khalifa, birçok Suriyeli'nin HTŞ'nin genişleyen hegemonyasından, bunun kişisel ve dini özgürlüklerine olası etkilerinden endişeli olduğunu anımsattı. Bu endişelerin anlaşılabilir olduğuna vurgu yapan ICG uzmanı, HTŞ'nin geçmişi ve cihatçı kökenleri nedeniyle bunları gidermekte ciddi sınamalarla karşı karşıya kalacağını da sözlerine ekledi.
Mesajlar ne anlama geliyor?
Siyasi gözlemciler, Suriye'nin en büyük ikinci kenti Halep'i ele geçiren ve ilerleyişini sürdüren HTŞ'nin bu kazanımlarına paralel olarak uluslararası toplum tarafından muhatap kabul edilen bir aktör konumuna gelmeye, siyasi meşruiyet kazanmaya çalıştığına işaret ediyor.
Oklahoma Üniversitesi Ortadoğu Etütleri Merkezi'nin Direktörü Joshua Landis, geçmişte El Kaide ile bağlantılı olan HTŞ'nin terörist olarak sınıflandırmaktan kurtulmak ve Suriye toplumuna 'daha uygun hale gelmek için' kendini feshetmeyi değerlendirdiği görüşünde.
Suriye'de 13 yılı aşkın bir süredir devam eden ve belirli bölgelerin farklı yapılar tarafından kontrol edilir hale gelmesine yol açan iç savaşta, en az yarım milyon insan öldü, milyonlarca Suriyeli yerinden edildi ve yine milyonlarcası başta Türkiye olmak üzere üçüncü ülkelere sığınmak zorunda kaldı. Yeniden alevlenen iç savaşın, yeni katliamları, yeni göç dalgalarını tetiklemesinden endişe ediliyor.
Suriye'deki etnik ve dini azınlıklara ilişkin ne doğru ne de güncel istatistikler bulunuyor. Bununla birlikte Suriye'nin 25 milyona yakın nüfusunun yaklaşık yüzde 70'inin Sünni Müslümanlardan, yüzde 13'ünün Şii Müslümanlardan ve yaklaşık yüzde 10'unun Alevilerden oluştuğu, ayrıca ülkedeki Kürt, Hristiyan ve Dürzi azınlıkların da bulunduğu konusunda tahminler büyük ölçüde benzerlik gösteriyor.
Oxford Brookes Üniversitesi'nden Chrissie Steenkamp, DW'ye HTŞ'nin Halep'te azınlıklara saygı gösterileceği açıklamasını değerlendirirken "HTŞ kendisini azınlık gruplarına ve diğer dinlere karşı o kadar da baskıcı değilmiş gibi göstermeyi seviyor" dedi.
Açılım İdlib'de mi başladı?
HTŞ, son beş yıldır Suriye'nin kuzeybatı bölgesinde, çoğunlukla yerinden edilmiş yaklaşık 4 milyon Suriyelinin yaşadığı İdlib'i fiilen yönetiyor.
Colani liderliğindeki HTŞ bunu büyük ölçüde bölgede askerleri olan, yerinden edilmiş Suriyelilere insani yardımlar gönderen Türkiye’nin desteğine borçlu. Uzmanlar, HTŞ’nin şimdi Halep’te benzer bir düzen tesis etmesinin, Türkiye’nin desteğinin sürmesine bağlı olduğunu söylüyor.
HTŞ liderleriyle görüşmeler yürüten UCG analisti Jerome Drevon, "muhaliflerin son kalesi" olarak nitelendirilen İdlib ile ilgili izlenimleri DW'ye aktarırken HTŞ'nin son yıllarda dini azınlıklara açılmaya başladığına dikkat çekiyor.
HTŞ'li komutanların, endişelerini dinlemek için Hristiyan toplumunun temsilcileriyle görüştüğünü anlatan Drevon, iç savaş sonucunda Suriye'nin başka bölgelerinden İdlib'e gelenler nedeniyle barınma sorunu yaşandığını, pek çok Hristiyanın evinin yerinden edilmiş kişiler tarafından sahiplendiğini söyleyerek "HTŞ bu evleri ve arazileri Hıristiyan sahiplerine iade etti" bilgisini paylaştı.
"Haklar büyük ölçüde iyileştirildi" diyen Drevon, ayrıca 2018 yılından itibaren İdlib bölgesindeki Hristiyanlara Paskalya ve Noel gibi dini günlerini kutlama imkanı da sağlandığını sözlerine ekledi.
Cihat iddiasından vaz mı geçti?
Jerome Drevon, HTŞ'nin hedefini Suriye ile sınırlandırdığına işaret ederek "Suriye rejimini (Devlet Başkanı Beşar Esad'ı) devirmek ve yerine yeni bir rejim kurmak istiyorlar" diyor.
HTŞ'nin bu amaç doğrultusunda Türkiye ve Irak ile stratejik ilişkilerini geliştirme niyetini beyan ettiğine dikkat çeken Drevon, "Hatta Ruslarla da ilişki kurabileceklerini söyleyen bir bildirileri bile vardı" diye ekledi.
2011 yılındaki kuruluşunda HTŞ, cihatçı El Kaide militanları ile bağlantılıydı. Ancak HTŞ daha sonra "küresel halifelik" iddiasından vazgeçtiğini açıkladı. Kimi uzmanlar bu nedenle İslamcı bir yapıya sahip olmak ve Suriye'de bir "İslam Cumhuriyeti" kurmayı hedeflemekle birlikte artık HTŞ'nin cihatçı bir yapı olarak tanımlanamayacağını savunuyor.
Alman Ortadoğu uzmanı Guido Steinberg ise ihtiyatlı olunması gerektiği görüşünde.
Alman Bilim ve Politika Vakfı analisti olan Steinberg, hafta başında Alman basınına yaptığı açıklamada HTŞ saflarında çok sayıda cihatçının bulunduğuna dikkat çekti.
Steinberg, "Bu nedenle örgütün, dini ve etnik azınlıklara karşı şiddet eylemi gerçekleştiren bir cihatçı grup gibi hareket edeceğinden yola çıkabiliriz" diyor, bunun özellikle Halep'in Hristiyan ve Kürtlerin yaşadığı bölgelerdeki nüfus için "terörün saltanatı" anlamına gelebileceğini söylüyor.
Yeni bir realite ile mi karşı karşıyayız?
Washington Yakın Doğu Araştırmaları Enstitüsü uzmanlarından Aaron Y. Zelin ise uluslararası güvenlik ve strateji konularında en önemli yayınlardan olan War on the Rocks'ta yayımlanan yorumunda HTŞ'nin dönüşümü hakkında çarpıcı bilgi ve gözlemler paylaşıyor.
HTŞ lideri Colani'nin Nisan ayında HTŞ'nin militan kanadının liderlerine yaptığı konuşmada "İnşallah Ramazan Bayramı'nı yakında Halep ve Şam'da kutlayabileceğiz" dediğini anımsatan Zelin, daha bayrama dört ay bulunduğunu, ancak günümüzde yaşanan gelişmelerin bu sözlerinin bir hevesten ibaret olmadığını gözler önüne serdiğini aktarıyor.
HTŞ'nin son dört buçuk yıldaki dönüşümü olmasaydı, Halep'i bu kadar kısa bir sürede ele geçirmesinin mümkün olamayacağına işaret eden Zelin yazısında Colani'nin HTŞ'nin bugünkü ilerlemesine zemin sağlayan planı hakkında ayrıntılı bilgiler paylaşıyor, yerelde daha dayanıklı kurumlar inşa etmek, örgüt yönetimi ve askeri yapısında reform yapmak için yoğun çaba sarf ettiğini vurguluyor.
"Sahadaki faaliyetlere ek olarak Colani ve HTŞ'nin siyasi işler departmanı, projelerini meşrulaştırmak ve dış aktörlerin sahadaki yeni gerçekliği kabul etmelerini sağlamak için yoğun bir çaba sarf etti" değerlendirmesini paylaşan Aaron Y. Zelin, örgüt tarafından dış aktörlere yapılan çağrılarda "savaşımız sizinle değil" vurgusu yapıldığına, "bizimle ilişki kurmaya istekli olun" mesajının verildiğine işaret ediyor.
Yazısında Zelin şu gözlemi paylaşıyor:
"Tüm bunlar bir araya getirildiğinde, HTŞ'nin Nusra Cephesi olmadığını gösteren, hatta uluslararası gazetecileri ve kuruluşları Medya Hizmetleri Merkezi aracılığıyla Kurtarılmış Bölgelere gelerek sahadaki gerçekliği görmeye davet eden çok daha olgun bir mesaj kampanyası ortaya çıkıyor. Ne IŞİD ne de El Kaide azınlıklara ya da yabancı ülkelere bu tür mesajlar verilmesine müsamaha göstermez. Bu aynı zamanda söylemlerin on yıl öncesine kıyasla çok farklı olduğunu, ciddi aktörler ve muhataplar olarak görülmek istediklerini de gösteriyor."
Geleceğe ilişkin öngörüler hakkında "Kimsenin ne olacağını tahmin edebileceğini sanmıyorum" ifadelerini kullanan Zelin, pek çok kişi tarafından hala El Kaide ve IŞİD'in bir parçası olarak görülse de HTŞ'nin muazzam bir dönüşümden geçtiğinin altını çiziyor.
Ele geçirdiği yeni bölgelerde istikrar sağlaması, bürokrasisi ve kurumlarını da genişletmesi halinde HTŞ'nin Suriye'nin diğer bölgelerine de genişlemesinin mümkün olabileceğini belirten Zelin, "Hatta bir sonraki Ramazan Bayramı'nda Şam'ın ele geçirilmesi, Halep'ten de daha büyük bir sürpriz olur" ifadelerini kaydetti.
İnsan hakları karnesi zayıf
Ancak insan hakları savunucuları endişeli ve gelişmeleri yakından izliyorlar.
İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün Ortadoğu ve Kuzey Afrika Bölümü'nün kıdemli araştırmacısı Hiba Zayadin, HTŞ'nin hoşgörülü İslamcılar olarak tarihe geçebileceğinden şüphe duyduğunu söylüyor.
DW'ye konuşan Zayadin, azınlıkların endişe içersinde olduklarını anlatırken "Şiiler, Kürtler ve Aleviler de dahil olmak üzere azınlıkların şu anda hissediyor olabileceği korku, hem HTŞ'nin hem de son operasyonunda HTŞ'ye katılan Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu gruplarının kötü insan hakları sicillerinden kaynaklanıyor" dedi.
"Her iki grubun daha önceki ihlalleri arasında dini ve etnik azınlıklara yönelik şiddet, zorla yerinden etme, kültürel ve dini mirasın tahrip edilmesi gibi kötü muameleler yer almak" bilgisini paylaşan Zayadin, Suriye'de azınlıkların sadece muhaliflerin kontrolü altındaki bölgelerde değil hükümet kontrolündeki bölgelerde tehlikede olduklarına dikkat çekiyor. Zayadin, bu bölgerlerde keyfi gözaltı, zorla kaybolma ve baskının sürdüğünü anımsatıyor.